SEVGİYE DAİR

 Uzun zamandır kendi içimde konuşmaktan yazmaya halimin kalmadığını fark ettikten sonra; ben de Pikachu gibi birkaç cümle karalamaya karar verdim 😊 Yazmaya da kendi içimde konuştuklarımla başlamak istesem de iç muhabbetimin mizacından çok memnun değilim. Bu yüzden yazmak istediğim konu; üzerine binyıllardan tüm kelimeler söylenmiş, resimleri yapılmış, bakışları atılmış, yaraları açılmış, dağları delinmiş ve aslında hepimizin bilmeden önce anladığı bir duygu, davranış, düşünce olarak ‘sevgi’.  

Sevginin yüzlerce farklı şekli olduğunu düşünürüz; ilahi sevgi, hayvan sevgisi; koltuk sevgisi... Kesinlikle hepsi aynı sevgi olmasa da sözlü anlatımın ifadelerimizi kısıtlamasıyla hepsine sevgi der geçeriz. Ama hiçbirinin aynı his olmadığını da biliriz, umarım. Dilin kilitlerine vurulup bir insanı eşya gibi sevenler, bir eşyaya ilahi aşk besleyip tapanlar da vardır elbet. Burada bahsedeceğimiz konu bir insanın başka bir insana romantik yönlerle beslediği sevgi olacak.  

Bir insanın başka bir insana olan romantik duyguları... Aslına bakarsak sevgi tek başına bir duygu değil duyguların bütünü haline geliyor. Her insan kendi duygularından farklı oranlarda duygular karıştırıp gönül kazanında bir sevgi iksiri ortaya çıkarıyor. Bu yüzdendir ki ‘korkarım ki; elbisendeki dikenlerin gölgesi seni incitir’ diyen Nedim’de bir sevgiyi anlatırken, ‘çok seviyordum, bıçakladım’ diyen de bir sevgiden bahsediyor. Üzerine nice büyük insanlardan laflar söylenen, kitaplar yazılan, anıtlar dikilen, devletler yıkılan bu sevgiyi hala anlayamamamızın sebebi işte bu kişiselliğindendir. İnsan sadece heybesinde bulunan duyguları kaynatabilir gönül kazanında; ortaya çıkacak iksir bir ilaç da olabilir, zehirde. 

Bir de her şeyi derecelendirdiğimiz gibi sevgiyi de derecelendirip çarizartdancharmender yapmış ve adına aşk dediğimiz başka bir versiyon çıkarmışızdır. Sanki sevgiyi tam anlamıyla kavramışız da aşkı bir türlü kavrayamıyor gibi ‘sen aşk nedir bilir misin’ repliğiyle söylenmeye bayılıyoruz. Bir diğer önemli repliğimizi de atlamamak gerekir ki o da; ‘sen hiç aşık oldun mu?’ Bu soruları kendimize de sorarsak aslında çok tatmin edici cevaplar almadığımızı görebiliriz. Bunun sebebi; aşk bilinmesi veya bulunması gereken bir yer, eşya değildir. İçimizde hala saklayabildiğimiz o duyguların bir gün karışıp başka birine ulaşması sürecidir. Aşkı bulmak istemenin o duyguları hep taze tutmaktan, yüreği yumuşak bırakmaktan geçtiğine inanırım. Çocukluk aşklarımızı belli ki bu sebeple hatırlıyor ve unutmuyoruz; duygularımız lekelenmemişken. 

Velhasıl kelam gerçek sevgi çabayla ortaya çıkan veya zorlama ile ortadan kalkan bir durum değil, bir iç meseledir. Tabi ki başlar ve biter ama bunu aklımızla kontrol edemeyiz. Burada uzun uzun ne anlatıyorsun sen diyen arkadaşlar için Atilla İlhan’dan bir özet bırakıyorum; ‘İnsan bırakmaz sevdiğini, sevmek insanı bırakır’.