Hep Gülümse

Elimizden oyuncak alınırdı ağlardık. Şekerimiz yere düşerdi ağlardık. Babamız işe giderken arkasından ağlardık. Gece gece ailemizi özler, yastığa gömülüp sessizce ağlardık. Her gözyaşının bir sebebi vardı. Akrep yelkovanı, bulut güneşi kovaladı. Zaman bir hayli ilerledi. Bilmiyorum ama bir şeyler değişti. Galiba çoğu şey değişti. Artık nedensiz yere ağlama isteği var. Bu sefer de ağlayamıyoruz.

Derdimiz bitmez bizim. Bazen yol boyu uzanan sıkıcı , gri bariyerleri dert ederiz. Bazen de hiç gelmeyenlere içeriz. Acı çekiyorsak eğer doğru yoldayızdır. Ama diyorum ki biraz da nedensiz yere gülelim be. Madem nedensizlik bitiriyor bizi, neden güldüğümüzü bilmeden gülelim. Kederi ve ciddiyeti bırakalım bir kenara. Gösterelim otuz iki dişimizi karanlık da olsa. Bazen sessiz sessiz gülelim. Aklımıza yaşadığımız bir olay gelsin, otobüste içten içe gülelim. Zor tutalım kendimizi. Ya da tutmayalım. Can sıkan gri bariyerleri dert edeceğimize, ilerde radar var diyen masum tabelaya gülelim. Hiç olmadı gülümseyelim, yüzün zekatıdır derler. Çok zararsız bi kelime değil mi ya? Gülümsemek. Gülümse. Gülüm. Gül.

Ahmet Mümtaz Taylan'dan duyduğum güzel bi söz var. "Sen; senden öncekilerin toplamı, senden sonrakilerin parçasısın. Eksik ve eşssizsin. Gülümse!"